Bazen sinema, yalnızca beyazperdede değil, detaylarda da hayat bulur - bir bakışta, bir duruşta, ya da bilekte parlayan bir saatte.
Guillermo del Toro’nun Frankenstein uyarlamasıyla yeniden doğan Jacob Elordi, kırmızı halıda yalnızca bir oyuncu değil; Cartier’nin çağdaş zarafet anlayışının da bir temsilcisi. Elordi’nin saat tercihleri, karakterinin dünyasından ilham alıyor: güçlü, kontrollü ve renk tonlarında derin anlamlar barındırıyor.
Paris galasında aktörün bileğinde Cartier Tank à Guichets vardı - sarı altın kasası ve derin yeşil deri kayışıyla sessiz bir ihtişam sunuyordu. İlk kez 1928’de tanıtılan bu tasarım, yıllar içinde Cartier’nin en gizemli modellerinden biri haline geldi. 2025’te Watches and Wonders fuarında yeniden yorumlanarak geçmişle bugünü kusursuzca birleştirdi. Gizli kadranı, hem zamanı hem de kimliği zarif bir biçimde saklıyor. Tıpkı Elordi’nin kendine özgü karizması gibi.
Birkaç gün sonra Londra Film Festivali’nde Elordi, Tank Louis Cartier modelinin sarmaşık yeşili kadranlı versiyonunu taktı. Sarı altın detayları ve ton-sür-ton deri kayışıyla bu model, klasik zarafeti çağdaş bir tazelikle buluşturdu. Ne gösterişli ne de iddiasız; sadece kendinden emin bir duruş.
Elordi’nin yeşil seçimi bir tesadüf değil. Renk, hem Frankenstein’daki karakterine hem de Cartier’nin DNA’sına gönderme yapıyor: dönüşüm, denge ve rafine güç.
Film vizyona yaklaşırken, Jacob Elordi’nin bileğinde taşıdığı saatler, rolün ötesine geçen bir hikâyeye dönüşüyor; zamanı ölçerken karakteri de ifade eden bir zarafet dili.